KENDİNİ DEĞİŞTİRİRSEN, DÜNYA DEĞİŞİR..

KENDİNİ DEĞİŞTİRİRSEN, DÜNYA DEĞİŞİR..

"Dün akıllıydım, dünyayı değiştirmek istedim. Bugün bilgeyim, kendimi değiştiriyorum" dedi Mevlânâ Celâleddîn hazretleri.. 

Bu söz sadece birkaç kelimeden ibaret değil, adeta insan ruhunun en derin dönüşümünü anlatan bir harita. Hayatın başında, çoğumuz elimize bir fırça alır, adeta bir ressam gibi, dış dünyayı kendi idealize ettiğimiz renklere boyamaya çalışırız. Dünya, o tuvaldir; biz ise, her şeyi kendi istediğimiz şekle sokmak isteyen hevesli ressam..Ancak bir süre sonra anlarız ki, bu tuval çok büyüktür ve fırçamız çok küçüktür. 

Dışarıyı değiştirmeye çalışmak, fırtınalı bir denizde küçücük bir kayıkla ilerlemeye çalışmaya benzer. Ne kadar kürek çekersek çekelim, dalgalar bizi yine de savurur.. İşte bu, akıllı olduğunu sanmanın yorucu döngüsüdür. Dünyadaki tüm adaletsizlikleri, yanlışları ve eksiklikleri gidermek isteriz. Oysa bu da bir çölü sulamaya çalışmak gibidir; ne kadar su dökersek dökelim, kumlar onu emer ve çöl olduğu gibi kalır, beyhude çabalamış oluruz. 

Peki ya Mevlana'nın bahsettiği bilgelik insana ne katar? Bilgelik, o fırçayı elden bırakıp, okyanusun bir damlası olduğumuzu fark etmektir. Artık dışarıdaki fırtınayı durdurmaya çalışmak yerine, kendi içimizdeki denizi sakinleştirmeye odaklanırız. 

Eckhart Tolle'nin öğrettiği gibi, bu yolculuk, "anda olmak" ile başlar. Zihnimizin sürekli geçmişin pişmanlıkları ve geleceğin endişeleri arasında yankılanan o yorucu sesini susturmak ancak Eckhart Tolle'nin "gözlemci" adını verdiği bilinç durumuna ulaşmakla mümkün olur. Düşüncelerimize, tıpkı gökyüzünden geçen bulutlara bakar gibi, dışarıdan, yargılamadan bakmak ve bizi esir alan zihinsel kalıplarımızın zincirlerini kırmak .. Bu dönüşüm, tıpkı çürük bir kabuktan sıyrılıp kelebeğe dönüşen bir tırtıl gibi, içimizdeki gerçek potansiyeli açığa çıkarır.

Kendimizi değiştirmek bir zorunluluk değil, bir uyanıştır. Kendini değiştirmeyen bir insan, adeta paslı bir demir gibidir; zamanla kendi içindeki çürüme onu tüketir. Şunu iyi bilmeliyiz ki, dış dünyada olup biten her şeyi kontrol edemeyiz, ancak o olaylara nasıl tepki verdiğimizi kontrol edebiliriz. Eğer içimizde biriktirdiğimiz öfke, korku ve endişe gibi dikenli telleri temizlemezsek, hayatın her darbesinde kanarız. Bu dikenler sadece bize değil, çevremizdeki insanlara da zarar verir. Kendimizi değiştirmek, bu dikenleri temizlemek, içsel bir bahçe kurmak ve o bahçede huzur çiçekleri yetiştirmektir.

Peygamber Efendimiz Sallallahu teala Aleyhi ve Sellem, "Allah sizin dış görünüşünüze değil, kalplerinize ve amellerinize bakar" buyurarak asıl mücadelenin dış dünyayla değil, içimizde, nefsimizle olduğunu vurgular. Kendimizi değiştirmek, başkalarının bizi nasıl gördüğüne takılı kalmaktan kurtulmak, başkalarını suçlamaktan vazgeçmek ve kendi iç huzurumuzun sorumluluğunu almak, bize başkasının onayına bağlı olmayan gerçek bir özgürlük verir.

Hz. Muhammed Sallallahu teala Aleyhi ve Sellem Efendimiz'in bir başka hadislerinde "müminlerin iman bakımından en olgunu, ahlakı en güzel olanıdır" der..yani imanın sadece bir inanç meselesi değil, aynı zamanda kalbin ve ruhun dönüşümüyle oluşan bir ahlak olduğunu vurgular. Kendini değiştirebilen, nefsini terbiye eden bir insan, bu ahlaki olgunluğa ulaşır. Bu kişi, dışarıya karşı öfke, kin ve hoşgörüsüzlük yaymak yerine, içindeki huzuru ve sevgiyi etrafına yansıtır. "İki günü eşit olan ziyandadır" hadisi ise, bize her gün kendimizi bir adım daha ileri taşımamız gerektiğini hatırlatır. Bu, sadece maddi bir ilerleme değil, aynı zamanda ruhsal bir gelişimdir. Dünün hatalarından ders alarak, bugünün daha iyi bir versiyonu olmak için çabalamak... İşte bu, bilgeliğin ta kendisidir.

Bir bahçıvanın sabrına benzer bilgelik. Bahçıvan, toprağı havalandırır, yabani otları temizler ve tohumları eker. O, tohumun ne zaman filizleneceğini, çiçeğin ne zaman açacağını bilmez; sadece sabırla bekler ve en iyi koşulları sağlar. Bilge insan da hayatın zorluklarına karşı aynı sabrı gösterir. Tıpkı bir ağacın rüzgara karşı eğilerek kırılmaktan kurtulması gibi, bilge insan da hayatın getirdiği fırtınalara karşı direnç göstermek yerine, onlarla birlikte esnemeyi öğrenir. Bu, bir zayıflık değil, aksine en büyük güçtür.

Dünyayı değiştirmeye çalışmak yerine, kendimizi değiştirmek, en büyük devrimdir. Çünkü dünya, bizim yansımalarımızdan ibarettir. Eğer herkes kendi içindeki karanlığı aydınlatırsa, tüm dünya aydınlanır. Bir kişi kendi meşalesini yaktığında, sadece kendi etrafını aydınlatmakla kalmaz, aynı zamanda başkalarına da kendi ışıklarına sahip olmaları için ilham verir. Bir süre sonra tüm karanlıklar ışıkla dolar.

Gerçek değişim, kalplerin ve zihinlerin değişmesiyle başlar. İçsel barışı bulmuş bir kişi, dışarıya savaş ve nefret değil, sevgi ve şefkat yayar. Kendini iyileştiren bir kişi, başkalarını da iyileştirme gücüne sahip olur. Çünkü o, artık bir sorunun değil, çözümün bir parçasıdır.Artık O meşalenin ta kendisidir... 

Unutma, her gün yeni bir "sen" olma şansın var. Kendini iyileştiren bir kişi, sadece kendi ışığını yakmakla kalmaz, iyileşen kalbiyle etrafını da aydınlatır. Çünkü dünyayı dönüştürmek, senin içindeki aydınlanmayla başlar.

Yorum bırakmak ister misiniz?

Daha yeni Daha eski