Ruhumuzdaki yaralar bazen derin izler bırakır, acılarımız bizi sınar. Ama tıpkı tohumların toprağın altında sabırla beklemesi gibi, o yaraların da bir gün çiçek açacağını umut ederiz. İşte o zaman, hayatın bize sunduğu imtihanların aslında ne denli güzel olduğunu anlarız.
Yaramız, bir nergis gibi sessizce açtı önce, El-Nur isminin tecellisiyle aydınlandı içimiz. Beyazın ve sarının en saf tonlarında, umudun ilk ışıkları sızdı içeri. Derdimiz, bir sümbül misali topraktan filizlendi, morun en içli haliyle sarmaladı ruhumuzu. O buruk koku, geçmişin acılarını fısıldarken, El-Latif isminin lütfuyla inceliği ve şefkati taşıyordu.
Acılarımız, bir gelincik tarlasını andırıyordu; her biri ayrı bir hikaye, ayrı bir feryat. Kırmızıları, kanayan anıları temsil ederken, El-Cebbar isminin kudretiyle hayata tutunmanın direncini fısıldıyordu. Bazen bir orkide gibi narin, kırılgan ve incinmiş hissettik. Ama o nadide güzelliğiyle, El-Musavvir isminin sanatı gibi, her yaranın aslında biricik ve özel olduğunu anladık.
İmtihanlarımız, bir çiğdem gibi kışın ayazında bile başını uzatan bir cesaretle geldi, El-Metin isminin sağlamlığıyla güç bulduk. Soğuk rüzgarlar ruhumuzu dondursa da, baharın müjdecisi gibi umutla yeşerdi içimizde. Her bir zorluk, bir manolya ağacının açan kocaman çiçekleri gibi, El-Azim isminin yüceliğiyle heybetli ve göz alıcı bir dönüşümün habercisiydi.
Papatya, Leylak, Lale ve Esma Dokunuşları...
Bazen en basit görünen anlarda bile papatya gibi masum bir neşe bulduk. Her bir yaprağı kopardığımızda "seviyor, sevmiyor" diye fısıldarken, aslında kendimize olan inancımızı tazeliyorduk. Yaraların getirdiği karmaşanın içinde, papatyanın duru güzelliği, El-Hakim isminin hikmetiyle bize saflığı ve yeniden başlamayı hatırlattı.
Ve sonra bir gün, leylak kokusu sardı etrafı. Morun ve eflatunun o büyüleyici tonları, bize ilk aşkin saflığını, unutulmaz anıların huzurunu getirdi. Acılarımızın arasında, leylağın tatlı esintisiyle geçmişte bıraktığımız güzellikleri yeniden fark ettik, iyileşmenin bir kutlama olduğunu anladık. Leylak, El-Vedud isminin sevgisiyle hüzünlü anıları bile güzelleştiren, içimize umut serpen bir parıltıydı.
En derin yaralarımızdan bile bazen bir lale zarafetiyle yükseldik. Rengarenk taç yapraklarıyla, her zorluğun ardından gelen canlılığı ve yeniden doğuşu temsil ediyordu. Kimi zaman tutkunun kırmızısı, kimi zaman saflığın beyazı, lale, El-Bedi isminin benzersiz güzelliği gibi, her bir yaranın dönüştürdüğü eşsiz bir ruha işaret ediyordu. O duruşuyla bize, hayatın her evresinde asil kalmayı ve güzellikle çiçek açmayı öğretti.
Ve en sonunda, yaralarımız bir gül bahçesine dönüştü. Dikenleri vardı elbet, batırdıkça öğrettiler, ama her bir taç yaprağı, Es-Sabur isminin sabrını, El-Kadir isminin kudretini ve El-Gafur isminin affediciliğini taşıyordu. Yaralarımız çiçek açtı, acılarımız anlam buldu. O zaman anladık ki, hayatın bize sunduğu her imtihan, El-Mulevvin isminin hikmetiyle ve Er-Rahim isminin şefkatiyle ruhumuzun bahçesini rengarenk çiçeklerle donatmak için bir fırsatmış. Her bir çiçek, aslında iyileşen bir yara, dönüşen bir dert, güzelleşen bir duyguymuş...
Kaleminize, emeğinize, yüreğinize sağlık.
YanıtlaSilÇok güzel anlatmışsınız.
Ailecek beğenerek takip ediyoruzzz.
Allah'a emanet olun. 😊🖐️
Yazımın sizde uyandırdığı yankıları görmek, kelimelerimin ötesinde bir anlam taşıyor. Yorumunuz, düşüncelerimizin derinlikte buluştuğunu hissettirdi..destekleriniz paha biçilemez. Teşekkürler
Sil